16 Nisan 2015 Perşembe

BU SON SEN


     Bak... Yine güneş battı. Yüzünü hatırlamakta zorlanıyorum artık. Seni öldürmek istiyorum içimde, adını dahi unutmak istiyorum. Bana öğrettiğin her şeyi, her anıyı, gülerek bakan o gözleri unutmak istiyorum.

     Evet, senden sonra çok değiştim. İnsanın her şeyim dediği birine, içi kan ağlayarak ama dışarıdan güçlü bir adam gibi cesurca, son kez sarıldığında değişiyor insan. Öyle değişiyor ki o andan sonra hiç kimse umrunda olmuyor, kendi dahil. Sana verdiğim sözleri tutamadım belki ama her sigarayla beraber yeni sözler verdim kendime. Bu son sigaram, bu son sen. Güneş battı demiştim ya... Sende bende battın artık.


M. A.
15.04.2015

15 Nisan 2015 Çarşamba

ÖMRÜM

Ne kadardı ki ömrüm ,
Seni bu zamana kadar tanımadım,
Seni görmeden bunca zaman geçirdim.

Ne kadar ömrüm var ki şu hayatta,
Sensiz geçireceğim kaç dakika daha,
Sana sarılamadan uyuyacağım kaç gün daha.

Ne kadar zamanım vardı ki ,
Bunca zaman gökyüzüne sensiz baktım,
Yıllarca sensiz koştum geleceğe...


14 Nisan 2015 Salı

AMORTİDEN ÇIKAN AYRILIKLAR


          Her zaman olduğu gibi hep güzel yanıyla baktık birlikteliklere. Çünkü bizi cezbeden hep güzel yanları oldu aşkın. Bunca güzellikleri düşünüp, hiç sonunu aklımıza getirmedik. Her güzel hikayenin bir sonu olduğu gibi. Neden düşünelim ki dedik, mantık aramaya kalkarsak bu işten zararlı çıkacağımızı bilirdik çünkü.

        Din gibi bir şey bu aşkta. Sonunu düşünmeden, mantık aramadan, körü körüne inanıveriyorsun, sırf inanmak için bir arayış içinde olduğun için yaptığın bir eylem bu. Bu aşkın anlamı ne peki? Aşkı hep bir sarmaşığa benzetirler. Ki bu benzetmeye kimse inanmak istemese de gelmiş geçmiş yapılmış en iyi benzetmedir bu. Bir sarmaşığın en basit tırmanma yönetimi işte bu aşk denilen illet. Kendine bir destek bulur ve yükselmeye başlar bu sarmaşık. Neden arar bu desteği peki? Çünkü bir destek olmadan büyüdüğü, uzadığı zaman gövdesi taşıyamaz bu ağırlığı ve kırılır. Bu yüzden hep bir destek arar. Burada fedakarlık yapan ve kendini o sarmaşığa sonunu düşünmeden teslim eden de biz, yani bizim gibi mecnunlar ve leylalar.

      

13 Nisan 2015 Pazartesi

KORKUYORUM


Korkuyorum seni severken
Sevgim ile canını acıtırım diye
Öyle çok seviyorum ki seni
Üç günlük sevgiler gibi değil
Adam gibi
Ömürlük seviyorum seni
Korkuyorum seninle konuşurken
Acaba söylediklerim
Seni üzecek mi diye
Korkuyorum beni yanlış anlayacaksın diye
Kelimelerim yanlış yerlere gidecek diye
Korkuyorum sevgilim
Senin beni sevdiğinden fazla sevememekten
Sana dokunurken korkuyorum canın yanacak diye


PROMOSYON MUTLULUKLAR


          İnsan oturup düşündüğü zaman hayatın içerisinde yaşanan sıkıntılar, kaygılar, kuru kalabalıkların dışında mutlu hissedebilmek için bir sebep arıyor. Anlık mutlulukların dışında süregelen bir duygu bu aranan. Mesela aşık olmalıyım diyor. Peki bu aşk bir ihtiyaç mı? Aramayla bulunabiliyor mu? Bir otobüse bindiğinde ya da sokakta yürürken birini görüp "aa bu kız çok güzel hemen aşık olmalıyım" demeyle mi aşık olunuyor? Tabi ki bu sorunun cevabı hayır. Aradığın bu insan bu mutluluk bu aşk bir anda çıkıyor insanın karşısına.

        

12 Nisan 2015 Pazar

SENİNLE



İçinde senin olmadığın bir hayal       
Sanki mavisi olmayan bir deniz
Sanki yeşili olmayan bir ilkbahar sabahı
Beyazı olmayan bir kış gibi

İçinde senin olmadığın bir rüya
Sanki bir kabus
Sanki sabahı olmayan bir gece
Sonu gelmeyecek  gün gibi


DÜŞÜNMEK İÇİN YETERİNCE VAKTİM VAR

      Yine her zaman yaptığım şeyi yapıyorum. İşime yaramayan, ihtiyacım olmayan, anlam taşımayan zamanı öldürüyorum. Kimine göre sadece yatmak, kalkmak gibi basit eylemler gibi geliyor yaptığım dışardan bakanlar için. Uzaktan bakınca kabası alınmış bir ev gibi duruyorum, dokunan anlıyor ancak gizli kirliliğimi.

     Sallayınca içerde kar yağıyormuş izlenimi veren bir küre gibiyim aslında. Tek başıma olduğumda huzuru buluyorum, kendimle yüzleşip kararlarımı sorguluyorum. Kimse sallamasın istiyorum bu küreyi, karmakarışık oluyorum. İlk buluşmadaki o heyecandan biraz katıyorum fırtınalara, ilk öpüşmedeki gibi ayaklarım kesiliyor yerden, bir anda kasvetli bir havada parçalı bulutlu oluyorum. Yağmaya başlıyorum, küredeki kar gibi. Dilim açılıyor, döküyorum içimi. Kaybetme korkusunun nasıl bir şey olduğunu unuttuğumu dile getiriyorum.

11 Nisan 2015 Cumartesi

DAYANAMIYORUM


Dayanamıyorum be sevdiğim,
Bana bir dakika küs kalmana,
Dayanamıyorum be sevgilim,
Senden ayrı bir dakikaya.        

Dayanamıyorum canım,
Senin bana bakmadığın ana,
Dayanamıyorum canımın içi,
Senin beni öpmediğin ana.


DÜN VE BUGÜN

Çanakkale'nin havası gibiydim ben senden önce,
Ne zaman eseceği,
Ne zaman gürleyeceği belli olmayan.

Estiğinde ağacı yerinden söken,
Yakınında ne varsa sürükleyen bir rüzgar ,
Dalgası vurduğunda kayaları parçalayan,
Gel gitinde ne varsa alıp götüren bir deniz .

Türkiye'nin doğusu gibiydim ben senden önce,
İçinde savaşı bitmeyen,
Sağı solu belli olmayan.

Bir çatışmada kimin canını yakacağı belirsiz,
Sonu olmayan bir savaştım ben,
Ne olduğu nerede durduğu belirsiz,
Kimsenin bilmediği bir gizemdim ben.

Şimdi mi...

Şimdi İstanbul gibiyim ben,
Heyecanı bitmeyen,
Gecesi  ayrı gündüzü ayrı güzelim ben.

Şimdi İzmir gibiyim ben ,
Her yeri tarih kokan ,
Eski hali tarihe karışmışım ben .

Şimdi İzmit gibiyim,
Yeni bir İstanbul gibi ,
Her anında başka güzel.

Şimdi seninleyim ben ,
Her saniye seni düşünen,
Her dakika seni özleyen,
Her saat seni hissetmek isteyen ,
Her gün seni görmeden duramayan,
Her ayın her anı gözlerine bakmak için can atan ,
Her yılını seninle geçirmek isteyenim ben,
Her anımda yanımda olmanı isteyenim ben,
Sensizliği düşünemeyenim ben...

F. H.
11.04.2015

10 Nisan 2015 Cuma

ÖZGÜRCE


Sana dokunmak istiyorum,
Bir dağın zirvesinden aşağı bırakır gibi kendimi,
Yere çakılacağımı bilerek uçmak ister gibi,
 

Beni kendine çeken yer çekimi gibi kalbini,
Son noktam olacağını bildiğim yeryüzü gibi tenini,
Gökyüzünde uçsuz bucaksız dalgalanan bulutlar gibi saçlarını,
İçimi ısıtan, karanlıklarımda ışığım olan güneş gibi gözlerini,
 

Havada; yer çekimini, yeryüzünü, bulutları, güneşi,
Hissetmek istiyorum,
 


2 Nisan 2015 Perşembe

İnsanın Kendi Yolunu Çizmesi

 

         Herkesin en büyük hayali iyi bir hayat yaşamaktır.Ancak herkes iyi bir hayat yaşamak için çabalamaz.Bazı şeylerin kendiliğinden olmasını bekler veya bir iki olaydan sonra denemekten,bir şeyler yapmaktan vazgeçip sadece hayatlarını idare edebilmek için yaşarlar.Bu düşünce bana göre yanlıştır.Çünkü hayatın ne getireceği hiçbir zaman belli olmaz.İnsan her zaman tekrar denemek zorundadır.Fakat her seferinde farklı bir olaya değil,yaşamış olduğu,görmüş olduğu tecrübelerden yararlanarak yapmalıdır bunu ama bunlardan önce bu sefer kendini tanımalıdır. 

        

1 Nisan 2015 Çarşamba

Bir Beşiktaş Macerası


         Ben 20 yaşında Beşiktaş sevdalısı bir üniversite öğrencisiyim.En büyük hayallerimden birisiydi İnönü standında Beşiktaşı çıplak gözler ile seyretmek,boğazım patlayıncaya kadar ona destek olmak.Ama olmadı İzmit'te oturmama rağmen fırsat olmadı,aksilikler bırakmadı peşimi gidemedim ve bu sene Beşiktaş Uefa'da grupları geçti.Kurayı dört gözle bekledik ve hiçbir zaman küçük takım gelsin istemedik,ezeli düşmanımız olan intikamı alınması gereken bir takım vardı ''Liverpool'' ve dualarımız kabul oldu.Liverpool ile eşleştik ve sıra bendeydi ilk maçın İngilterede olmasına rağmen sonucu düşünmeden biletlerin satışa çıktığı gün bileti almıştım.İngiltere'de ki maçı ekran başında nefes almadan izlemiştim.1-0 mağlup olmuştuk ama bizim umudumuz vardı,biz onları  yeniceğimize inanmıştık.

          Zamanı gelmişti 25 Şubat 2015 tarihinde Çanakkale'nin Biga ilçesinden otostop ile yola çıkmıştık arkadaşımla ile beraber,öğrenciyiz sonuçta biletti,ordaki harçlıktı otobüs bileti almaya para kalmamıştı.Biga'dan Bandırma'ya ,Bandırma'dan Bursa'ya,Bursa'dan Yalova'ya kadar gelmiştik ve akşam olmak üzereydi.Akşam trafiğinde İstanbul'a geçmek zor olucaktı.Bizde Yalova'dan vapur ile geçmiştik İstanbul'a zor bir gün oluyordu bizim için ve yorulmuştuk ama İstanbul bu gezmeden duramıyor insan.Akşamı Kadıköy'de,Bağdat Caddesinde geçirdikten sonra konaklamaya Kavacığ'a gelmiştik artık tükenmiştik ve ertesi günü bizi bekleyen bir maç vardı.Ama gene uyuyamamıştık heycandan.

          Sabah 10 gibi Kavacık'tan Üsküdar'a indik.Belkide bir İstanbul geleneği olan simit çay ikilisi ile  kahvaltımızı yapıp vapura bindik.Her Beşiktaş'lı insanın yaşamak isteyeceği semte varmıştık ve her yerde sabahın ilk saatlerine rağmen taraftarlar dolaşmaya başlamıştı.Önce semtte dolaşmaya başladık Barbaros Bulvarı,Dolmabahçe,Kazan derken en son Abbas Ağa parkında taraftarla buluşmuştuk belkide zafere herkesten çok inanmıştık.Büyük bir coşku büyük bir heycan  vardı herkesin içinde.Ardı arkadası kesilmeyen marşlar,şarkılar zafer naraları şimdiden semti sarmıştı.Maç saati yaklaşıyordu yavaş yavaş Taksim'e çıkıp metro bindik.Durakları geçtikçe metrodaki insanlar değişmeye başlamıştı.Aktarma yaparken taraftarlar toplanmaya,marşlar söylenmeye başlamıştı ve son durak ''Atatürk Olimpiyat Stadı'' aman Allahım bu nasıl bir atmosfer maça daha saatler var ve her yer siyah beyaz, her tarafta başka bir güzel.Hayallerim gerçek oluyordu birer birer.Bir İnönü olmadığını hepimiz biliyorduk ama bugün intikam günüydü bizim için stat,yer,zaman farketmiyordu bugün,bugün BİZİM GÜNÜMÜZDÜ çünkü.Maç saatine doğru  turnikelerden geçerek stada giriyorduk.Attığımız her adımda ayaklarım titriyodu,her çıktığım basamakta heycanım bir kat daha artıyordu.

          Biletimiz doğu alt olmasına rağmen biz dayanamayıp üst tribüne ''ÇARŞI'' nın yanında yerimizi almıştık.Yeni yeni insanlarla tanışıyorduk.Resmen bir aile havası vardı tribünde sanki herkes birbirini yıllardır tanıyormuş gibiydi.Türkiye'nin dört bir yanından değil sadece,farklı farklı ülkelerden gelmiş insanlar vardı yanımızda.Stat dolmaya başlarken oyuncularımız sahaya çıkmıştı ısınmak için.Bu nasıl bir ses bu nasıl bir atmosferdi daha stadın yarısı boştu o an dedim ki ''Geçmiş olsun Liverpool'' arkadaşımın bana verdiği tepki şu idi ''Kardeşim bu nasıl bir ses,biz nereye geldik'' güldüm ve dedim ki ''Burası bugün BEŞİKTAŞ''.

         Ve maç meşhur üçlü ile başlamıştı,o andan itibaren dünya ile bağlantım kopmuştu sanki.Aman Allahım bu nasıl bir ses,top her Liverpool'lu futbolcuların ayağına geldiğinde statta çıkan ses kulakları sağır edicek gibiydi,gırtlağımızın son ses teline kadar bağırarak marş söylüyorduk.Bunlar olurken pozisyonlar bir bir gelişiyordu ve kalemizde olan her atakta yüreğimiz ağzıma geliyordu.İlk yarı bitmişti yorulmuştuk bağırmaktan ve şansımız  zaman geçtikçe azalıyordu,ümitler azalıyordu.İkinci yarı başlamak üzereyken bizim tribünün amigosu bağırmaya başladı ''Beni dinleyin!! Siz Beşiktaş taraftarsınız,asla pes etmek yok.Bu maçı sizler kazandıracaksınız.Top onların ayaklarında olabilir ama onları oynatan sizlersiniz,siz gerekirse maç izlemiceksiniz,siz seyirci değilsiniz.Siz taraftarsınız'' derken herkesin tüyleri diken diken olmuştu.Taraftara bir güven gelmişti sesimiz daha çok çıkıyordu sanki.Bizim sesimiz yükseldikçe oyununda temposu yükselmişti.Beşiktaş'ın atakları birer birer artıyordu.Dualar yükseliyordu tribünde.Herkesin duası birdi belkide ''Allahım ne olursun 1 GOL'' ve kabus bitiyordu belkide dualarımız kabul oluyordu.Dakikalar 72yi gösterirken sol kanattan Gökhan'ın  çıkardığı  pası Demba Ba durdurmuş ve Tolgay  stattaki 65bin kişiyi,ekran başında ki milyonlarca insanı çıldırtıcak vuruşu yapmıştı.Müthiş bir duyguydu bütün stat mutluluktan gözyaşı dökmek üzereydi.Sevinçten herkes en az 3 sıra aşağı inmişti tribünde.Bu gol maçı uzatmaya yeticekti ve öylede oldu.Dakika 90+1 de Demba Ba'nın şutu direk dönmüş ve belkide bütün stat 1 dakika nefes alamamıştık.Maçın uzatmalarında da gol olmayınca ömürden ömür götüren o penaltılardaydı sıra.Gerçekten nefesin nasıl tutulduğunu orda öğrenmiştim belkide 15 sene yaşlanmıştım ama değerdi.Liverpool'un son penaltısı kaçınca yaşadığımız mutluluk belkide paha biçilmezdi.Yoktu böyle bir olay,böyle bir heycan tarif edilemez bir duyguydu.Mutluluktan ağlıyorduk hepimiz.Hala bunları yazarken tüylerim diken diken oluyor.Bir daha yaşıyorum o anları.Kazanmanın verdiği şoku üstümden atlatıktan sonra telefonu elime aldım ve iki gün önce hayatıma giren onun şansım olduğunu düşündüğüm kız arkadaşımı aradım ve onunla kutladım bir seferde bu galibiyeti.Hayatımda ilk defa İstanbul'da bir maça gidiyordum ve bu maçın yeri çok farklıydı bizde.Stadın dışına taşan taraftarın sevinç gösterileri vardı her yerde.Sokaklarda,metroda herkesin yüzü gülülüyordu.Herkes sevinç naraları atıyordu.Ama artık sesimiz çıkmıyordu.Belkide futbolcular kadar yorulmuştuk bizlerde.Ve eve dönüş vaktiydi ilk defa eve dönerken bu kadar mutluydum.Bu mutluluğu bana ve tüm Türkiye'ye yaşatmış olan Beşiktaş'a teşşekürü borç biliriz.

26.02.2015