Her zaman olduğu gibi hep güzel yanıyla baktık
birlikteliklere. Çünkü bizi cezbeden hep güzel yanları oldu aşkın. Bunca
güzellikleri düşünüp, hiç sonunu aklımıza getirmedik. Her güzel hikayenin bir
sonu olduğu gibi. Neden düşünelim ki dedik, mantık aramaya kalkarsak bu işten
zararlı çıkacağımızı bilirdik çünkü.
Din gibi
bir şey bu aşkta. Sonunu düşünmeden, mantık aramadan, körü körüne
inanıveriyorsun, sırf inanmak için bir arayış içinde olduğun için yaptığın bir
eylem bu. Bu aşkın anlamı ne peki? Aşkı hep bir sarmaşığa benzetirler. Ki bu
benzetmeye kimse inanmak istemese de gelmiş geçmiş yapılmış en iyi benzetmedir
bu. Bir sarmaşığın en basit tırmanma yönetimi işte bu aşk denilen illet.
Kendine bir destek bulur ve yükselmeye başlar bu sarmaşık. Neden arar bu
desteği peki? Çünkü bir destek olmadan büyüdüğü, uzadığı zaman gövdesi
taşıyamaz bu ağırlığı ve kırılır. Bu yüzden hep bir destek arar. Burada
fedakarlık yapan ve kendini o sarmaşığa sonunu düşünmeden teslim eden de biz,
yani bizim gibi mecnunlar ve leylalar.
Bu sarmaşık o desteği sarmaya başladığında onu hareketsiz kılmaya başlar. Onu tutar, bağlar ve sıkmaya başlar. İşte o an bir dönemece gelirsin ya kendinden vazgeçersin ya da ondan. Uğruna hikayeler, romanlar, masallar, şiirler yazılan bu aşk bir zaman sonra sadece bir ağırlık olur insana. Ayağını kaldırır ama adım atamaz olursun. Böyle devam edemeyeceğini düşünüp bir karar vermek gerekir. Her şey düzene girmişken, çok güzel giderken her şey, takvimin en güzel yapraklarını ona sarıldığın günlere adarken bir anda darmadağın olur. Bir eşiğe gelir insan. O eşikten atlar. Yüzüne bakmak istemez yaşamın, o kadar azalmıştır artık anlam.
Kendin
kaşınırsın, kendin hazırlarsın sonunu. Bambaşka yerlere giderken, kalkıp ona gidersin.
Her kalkmaya çalıştığında sırtına basan bir sevda vardır ortada. İşte o
dönemeçte her mantıklı insanın yapmak istediğini yaparsın sende. İşte bu
yapılan tamamen büyük bir aptallık. Çünkü aşkta mantıkla hareket edilmez.
Çekip
oturtursun karşına başlarsın anlatmaya. Anlaşarak bitirmek istersin. Herkese
söylersin anlaşarak ayrıldık diye, ulan madem anlaşıyorsunuz neden ayrıldınız
sorusu da kafada bir muamma tabii. Karşı koymaya çalışır karşında. Kendinden
soğutmak için başlarsın anlatmaya, sırf ayrılık kolay olsun diye. Bütün kötü
yanlarını dökersin masaya, ulan nefes almaktan başka bir numaram bile yok
dersin. Ama nafile; herkesten, her şeyden en mükemmeli onun gözünde sensin. O
an sana çekici gelen ayrılık olduğu için bunu yaparsın. Her şey muazzam
giderken, amortiden bir ayrılık çıkar.
Bu yüzden
hep derim kendime "ben aşka inanmıyorum, çok gerekirse sevdalanırız"
diye. Ondan sonra hayatın boka sarmaya başlar doğal olarak. Mesela ilk hafta
sabahları gözünü açar açmaz elin önce telefona gider, günaydın mesajını arar
gözün. İlk ay bittiğinde hala alışamamışsındır. Yanındaki arkadaşların onu her
gördüğünde seninki geliyor der. Nerden benimki oluyor lan demek istersin ama
sesin çıkmaz, çıkaramazsın. İlk 6 ay kimseyle
doğru düzgün konuşamazsın karşı cinsten. Yeni biriyle bir şeyler yaşayacağın
zaman, söylediğin bütün güzel sözler onu getirir aklına. Bu sözler en çok ona
yakışır çünkü. Başkasının üstünde hep emanet gibi durur. Bir seni seviyorum
demek vardır içten gelerek, bir de seni seviyorum dedikten sonra arkasından
düşünmek.
Hani
tırnağını keserken çok dipten girersinde kanamaya başlar. Bir yere dokunduğun
zaman tırnağın sızlar. İşte o insandan sonra da başkasına dokunduğun zaman hep
için sızlar. Bir şairinde dediği gibi " Küsmesi, barışması, ayılması,
bayılması. Hatta elinde sonunda kaçınılmaz ayrılması." Her güzel şeyin
sonu olduğu gibi bu sondan bizde nasibimize düşeni alıyoruz. Her şeyin içinde
tam dibe battım derken, başka bir dip daha olduğunu öğreniyorsun. Bataklığa
düşmek gibi bir şey, bir türlü çıkamıyorsun içinden sürekli aşağı çekiyor seni,
taa ki yeni bir dip daha olduğunu öğrenene kadar. Amortiden çıkan bir ayrılık
sonrasında.
Ç.G
14.04.2015